Hollanda’da bahar, güneşin yüzünü göstermesiyle ve rengarenk lalelerin her yeri süslemesiyle kendini belli ediyor. Nisan ayı geldi mi, ülkenin dört bir yanı adeta bir tabloya dönüşüyor. Tarlalar gökkuşağını kıskandıracak kadar canlı renklerle doluyor; kırmızı, sarı, mor, pembe… Hangi yöne bakarsanız bakın başka bir güzellik! İşte bu, lale mevsimi demek. Yani fotoğraf makinelerini hazırlayın çünkü Hollanda’da tam anlamıyla görsel bir şölen başlıyor. Özellikle Keukenhof Bahçeleri, bu mevsimin en çok konuşulan yıldızı. Ama sadece Keukenhof değil, ülkenin dört bir yanında keşfedilmeyi bekleyen lale rotaları var. Hemen bir Hollanda uçak bileti alın ve yola çıkın. Hem doğaya doyacaksınız hem de Hollanda’nın bu meşhur çiçeğiyle ilgili ilginç hikayeler öğreneceksiniz. 🌷

Laleyi Hollanda’yla o kadar özdeşleştirdik ki, sanki hep oranınmış gibi geliyor. Ama aslında hikaye çok daha uzaklardan, Osmanlı İmparatorluğu’ndan başlıyor. 16. yüzyılda İstanbul saray bahçelerinde yetişen ve adeta bir sembol haline gelen laleler, dönemin Avrupalı elçilerini büyülüyor. Viyana üzerinden Hollanda’ya ulaşan bu zarif çiçek, kısa sürede ülkede inanılmaz bir popülarite kazanıyor.

Hollandalılar için lale estetik, zarafet ve doğa sevgisinin sembolü. Öyle ki, bu sevgi zamanla sanata da yansıyor. Lale tabloları, porselen süslemeleri, bahçelerdeki düzenlemeler… Tüm bu detaylar, çiçeğin Hollanda kültüründeki yerini sağlamlaştırıyor.

Sonra bir gün… İş çığrından çıkıyor! 17. yüzyılda, tarihe “Tulip Mania” (Lale Çılgınlığı) olarak geçen olayda, lale soğanları bir anda yatırım aracı haline geliyor. Öyle ki bir lale soğanı ile bir ev alınabiliyor! İnsanlar servetlerini lale soğanlarına yatırıyor, fiyatlar tavan yapıyor ve balon en sonunda patlıyor. Bu ekonomik çöküş, tarihin ilk spekülatif balonlarından biri olarak kabul ediliyor.

Bu olaydan sonra laleye olan ilgi azalmıyor neyse ki, aksine daha da derinleşiyor. Çünkü lale artık geçmişi, hatıraları ve kültürel mirası temsil eden bir sembol haline geliyor. Bugün Hollanda’daki lale tarlaları, o eski çılgın günlerin çok daha renkli bir yansıması gibi.

Lale mevsiminin sadece Keukenhof ile sınırlı olmadığını hatırlatalım. Hollanda’nın dört bir yanına yayılmış rengarenk tarlalar, köy yolları ve manzaralar da bu deneyimi daha da özel kılıyor. Eğer biraz plan yapar ve rotanızı önceden çizerseniz, her biri tablo gibi görünen bu alanlarda hem doğayla buluşur hem de göz alıcı kareler yakalayabilirsiniz. Eğer tek bir yere bağlı kalmak istemiyorsanız da araç kiralama en mantıklı seçenek, kendi rotanızı oluşturup özgürce gezebilirsiniz. Lale rotaları; kalabalıktan uzak, bol oksijenli ve huzur dolu bir bahar gezisi arayanlar için kesinlikle birebir. İşte en popüler ve etkileyici üç rota:

Keukenhof

Keukenhof, lale mevsiminin kalbinin attığı yer. Dünyanın en büyük ve en güzel çiçek bahçelerinden biri olan bu alan, her yıl milyonlarca ziyaretçiyi ağırlıyor. Zaten bahçenin yapılış amacı da bu: Dünyanın en güzel bahçesi olmak. 7 milyondan fazla çiçek, düzenli desenlerle ekilmiş tarlalarda sergileniyor. Yalnızca lale değil; sümbül, nergis ve daha nicesi de burayı süslüyor. Bahçede yürüyüş yaparken kendinizi bir masalın içindeymiş gibi hissediyorsunuz. Keukenhof bir sanat sergisi gibi. Heykeller, temalı bölümler, çiçek aranjmanları… Renkler, kokular ve estetik üst seviyede! Fakat bu bahçeye istediğiniz zaman kafanıza göre gidemiyorsunuz, ziyaret saatleri belli ve bilet almanız gerekli. Bunlar için de bahçenin web sitesini https://keukenhof.nl/en/ ziyaret edebilirsiniz. 

Bollenstreek

Hollanda’nın meşhur lalelerinin, çiçek soğanlarının yetiştirildiği Bollenstreek, Keukenhof’un da içinde bulunduğu bir bölge. Buradaki tarlalar bisikletle de geziliyor! Lale tarlalarının arasında pedal çevirirken mis gibi çiçek kokuları eşliğinde bir doğa turu yapabiliyorsunuz. Fotoğraf tutkunları için de burası adeta bir cennet. Her tarlanın ayrı bir rengi, her yolun başka bir güzelliği var. Nisan ortasından itibaren tam anlamıyla bir renk patlaması yaşanıyor burada.

Goeree-Overflakkee

Goeree-Overflakkee, lale turizminin az bilinen ama kesinlikle keşfedilmesi gereken rotalarından biri. Daha sakin, daha yerel bir deneyim arayanlar için doğru adres. Buradaki tarlalar biraz daha sakinlik ve huzur arayanlara hitap ediyor. Kalabalıktan uzakta, doğayla baş başa kalabileceğiniz bu bölge, lale mevsiminin en huzurlu kaçamak noktalarından biri. Özellikle araba kiralayarak bu bölgeyi keşfetmek, özgürce rota çizmek isteyenler için harika bir seçenek.

Bu güzel mevsimde Hollanda’ya gelip de şehir turları yapmadan ayrılmak olmaz. Amsterdam başta olmak üzere birçok şehirde görülecek yer sayısı bir hayli fazla. Sanatseverlerden doğaseverlere, tarihle ilgilenenlerden modern hayattan keyif alanlara kadar herkes için bir şeyler var. İşte lale tarlalarının dışında vakit geçirmek isteyebileceğiniz birkaç harika yer:

Van Gogh Müzesi: Sanat aşığıysanız burası tam sizlik! Van Gogh’un eserlerini kronolojik bir yolculukla gezebileceğiniz bu müze, sanatçının hayatına dair ilginç detaylar da sunuyor. Yaşamı ve eserleriyle oldukça dikkat çeken bu sanatçıyı mutlaka yakından tanımalısınız.

Kinderdijk: Hollanda denince akla gelen ilk şeylerden biri; yel değirmenleri. Kinderdijk’te tam 19 tarihi yel değirmeni bir arada duruyor. UNESCO Dünya Mirası listesinde olan bu yer, hem kartpostallık manzaralar sunuyor hem de Hollanda’nın suyla mücadelesine dair ipuçları taşıyor.

Rembrandtplein: Amsterdam’ın kalbinin attığı meydanlardan biri. Gündüzleri huzurlu bir yürüyüş noktası, akşamları ise eğlencenin merkezi. Adını ünlü ressam Rembrandt’tan alan bu meydan, çevresindeki canlı atmosferiyle mutlaka uğranması gereken yerlerden.

Vondelpark: Şehir merkezinde koskoca bir nefes alma alanı. Piknik yapın, kitap okuyun, bisiklete binin ya da sadece çimenlere yayılın. Amsterdamlılar ne yapıyorsa aynısını yapın çünkü Vondelpark tam anlamıyla şehri ruhunu hissedebileceğiniz bir yer.

NEMO Bilim Müzesi: Çocuklar için harika bir seçenek ama itiraf edelim, büyükler de en az onlar kadar eğleniyor. Gezerken öğrenmeye teşvik eden interaktif sergilerle dolu bu müze, bilimi eğlenceli hale getiriyor. Çatı terasındaki manzara ise Amsterdam’a bir de yukarıdan bakmak isteyenler için birebir.

Yemek konusunda Hollanda’nın gizli kalmış tatları var. Sabah kahvaltısında Broodje Hagelslag yani çikolata tanecikleriyle süslenmiş ekmekle güne şekerli bir başlangıç yapabilirsiniz. Bizim damak tadımıza uymayabilir belki ama buraya kadar gelmişken bu meşhur lezzeti denemeden olmaz. Hollanda usulü yumurtalı kızarmış ekmek olan Wentelteefjes de nostaljik bir tat. Öğlen acıktığınızda ise soğuk patatesli, mayonezli bir salata Huzarensalade veya bir fırından aldığınız Hollanda sosisi Rookworst imdadınıza yetişebilir. Sokak lezzetlerinde ise meşhur Stroopwafel klasiklerden. Eğer yemek konusunda cesursanız ve daha yerel bir lezzet arıyorsanız da çiğ ringa balığı Haring, Hollanda’nın olmazsa olmazı.

Peki ne yapılır? Öncelikle bisiklet kiralayıp Amsterdam’ın sokaklarında ya da lale tarlaları arasında dolaşmalısınız. Kanallarda yapılan tekne turları da çok popüler; şehri bir de su üzerinden izlemek bambaşka. Küçük bir kasabaya trenle kaçamak yapabilir, pazar yerlerini gezip yerel peynirlerden tadabilir, vintage dükkanlarda ikinci el hazineler arayabilirsiniz. Bu tarz dükkanlar Hollanda’da oldukça yaygın. Eğer eğlence isterseniz gece Amsterdam sokaklarında bir tur atın, gün batımında kanal kenarında bir kafede oturun. Hatta vaktiniz varsa bir yel değirmenine tırmanın. Hollanda’da yapılacak şeyler saymakla bitmez ama hepsinin ortak noktası şu: Keyif alın, yavaşlayın ve her anın tadını çıkarın! 😊

Otel Rezervasyonu

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here