Toskana’nın masalsı tepeleri arasında konumlanmış, Orta Çağ ruhunu hala ilk günkü gibi koruyan bir şehir düşünün… Siena’da daracık sokaklarda dolaşırken bir an kendinizi yüzyıllar öncesine ışınlanmış gibi hissediyorsunuz.
İtalya’ya yolunuz düştüyse ve rotanıza Toskana’yı dahil ettiyseniz, birkaç gününüzü mutlaka Siena’ya ayırın. Çünkü bu şehir öyle klasik bir “gezip gördüm” durağı değil; resmen geçmişin içinde dolaşıyormuşsunuz gibi hissettiren bir yer. Daracık taş sokakları, şehrin tepesinden aşağıya doğru kıvrılan labirent gibi yolları ve her köşe başında karşınıza çıkan sürprizleriyle Siena, ilk görüşte sizi kendine çeken bir havası olan şehirlerden.

Floransa kadar gösterişli değil belki ama çok daha samimi. Burası bir bakıma Toskana’nın kalbi. Mesela sabah erkenden fırından gelen taze kruvasan kokusuyla uyanırsınız. Piazza del Campo’ya çıktığınızda meydanın yavaş yavaş dolduğunu, güneşin taşların üzerinde dans ettiğini görürsünüz. Hadi şimdi gelin, Siena’da nereye gidilir, nerede dolanılır, nerede bir kahve içilir tek tek anlatalım.
Siena’da Gezilecek 11 Yer
Piazza del Campo

Burası Siena’nın kalbi. Gerçekten, tam anlamıyla kalbi! Şehir buradan dışa doğru yayılıyor. İlginç yarım daire şeklinde tasarlanmış bu meydan, Avrupa’daki en güzel meydanlardan biri kabul ediliyor. Özellikle yukarıdan baktığınızda bu şekli net bir şekilde görebiliyorsunuz. Günün hangi saatinde giderseniz gidin, meydanda oturan, kitap okuyan, fotoğraf çeken ya da sadece etrafa bakan insanlar görürsünüz.
Ama işin asıl bombası, Palio! Her yıl Temmuz ve Ağustos’ta düzenlenen geleneksel at yarışı. Ama böyle hippodromda koşulanlardan değil! Meydanın etrafına kum seriliyor ve mahallerin temsilcileri kostümleriyle çıkıp atları koşturuyor. Hem geleneksel, hem çılgın. Eğer denk gelirseniz hayatınızın en enteresan deneyimlerinden biri olabilir.
Fonte Gaia

Fonte Gaia, Piazza del Campo’nun tam köşesinde duruyor ama öyle köşede kalmasına bakmayın, kendisi meydanın en gözde karakterlerinden biri. Şimdiki çeşme 1800’lü yıllardan ama orijinali 1400’lerden kalma. Kabartmalar, figürler, detaylar derken küçücük bir çeşmenin bile bu kadar sanatsal olmasının İtalya’ya özgü bir şey olduğunu anlıyorsunuz.
Turistlerin en çok fotoğraf çektiği yerlerden biri olduğunu söylemeye gerek yok. Aakşamüstü ışığı vurduğunda, çeşmenin üzerindeki detaylar adeta canlanıyor. Bir kahve alın, oturun yakınına, hem meydanı izleyin hem su sesini dinleyin. Minik bir mola için birebir.
Siena Katedrali

Katedralin dışı zaten başlı başına bir sanat eseri gibi ama içine girince işin rengi değişiyor. Mermer döşemeleri, dev sütunlar, yukarıda altın yıldızlarla kaplı lacivert tavanlar, içerideki heykeller…
Ama asıl etkileyici kısmı detaylarda gizli. Yerlerdeki mozaikler o kadar incelikle işlenmiş ki üzerinde yürümeye kıyamıyorsunuz. İçerideki vaftizhane ve kütüphane de oldukça etkileyici. Yani basit bir katedral değil, resmen bir sanat kompleksi. Bir de Duomo’ya bilet alırken yanına “Panorama” biletini eklerseniz, üst kata çıkıp Siena’nın o kartpostallık manzarasını kuşbakışı izleyebilirsiniz.
Piccolomini Kütüphanesi
Burası öyle klasik bir kütüphane değil. Katedralin içindeyken biraz dikkatli bakarsanız hemen fark edersiniz. İçeriye girer girmez sizi tavanlar karşılıyor. Renkler hala canlı, hikayeler hala büyüleyici.
Papa II. Pius’un hayatından sahneler anlatılmış burada. Ama öyle alelade bir anlatım değil, her sahne ayrı bir tablo gibi. Duvarlara bakarken zaman nasıl geçti anlamıyorsunuz. Birkaç dakikalığına susturuyor insanı burası.
Santa Maria della Scala
Burası eskiden Orta Çağ’ın en büyük hastanelerinden biriymiş. Şimdi ise bir müze kompleksi. Resmen geçmişin içinde dolaşıyormuşsunuz gibi hissettiren bir yer. Koridorları, freskli odaları, tıbbi alanlarıyla sizi bambaşka bir zamana ışınlıyor.
Bodrum katına indiğinizde loş ışık altında fresklerle kaplı taş koridorlardan geçiyorsunuz. İçeride çocuklara adanmış bölümler, sanat eserleri, dini yapılar var. Özellikle tarih meraklıları için burası bir altın madeni. Resmen bir tarih turuna çıkmış gibi oluyorsunuz.
Palazzo Pubblico

Meydanın hemen yanında duran bu zarif yapı, aslında Siena’nın belediye binası. Ama içine girince anlıyorsunuz ki basit bir resmi bina değil; içinde sanat tarihi yatıyor. Orta Çağ’da şehir yönetimi nasıl tasvir edilir derseniz, işte tam karşılığı bu duvarlarda.
Binanın yanındaki Torre del Mangia kulesine çıkmak biraz zahmetli (400’den fazla basamak var) ama tepeden Siena’nın o kırmızı kiremitli evlerini izlemek müthiş bir deneyim. Hem şehir, hem vadiler, hem de uzaklarda uzanan Toskana tepeleri. Bir fotoğraf çekmeden inmeniz imkansız!
San Domenico Bazilikası
Aziz Katarina’nın yaşadığı yer. Dışarıdan baktığınızda oldukça sade bir yapı ama içine girdiğinizde hissettirdiği dinginlik bambaşka. İçerideki sessizlik, renklerin sadeliği, ortamın mistik havası. Bir anda dünyayla bağınızı kesiyorsunuz.
Bazilikanın içinde Aziz Katarina’ya ait kutsal kalıntılar da sergileniyor. Dini yapılarla aranız olmasa bile burada kısa bir mola vermek ruhunuza iyi gelebilir. Özellikle gün batımı saatinde dışarıdan bazilikanın üstüne düşen ışık şahane görünüyor.
Via Banchi di Sopra
Siena’nın alışveriş caddesi. Ama öyle büyük zincir mağazalar falan değil; daha çok şık butikler, eski kitapçılar, tatlı kafeler, geleneksel ürünler satan küçük dükkanlarla dolu. Arada sırada durup vitrinlere göz atmak, sonra biraz yürüyüp bir pastanede oturmak burada yapılacak en güzel şeylerden.
Caddenin atmosferi de çok keyifli. İnsanlar sürekli bir yerlere gidiyor ama kimse acele etmiyor gibi. Tam Toskana kafası. Sokak boyunca yürürken karşınıza minik meydanlar, tarihi yapılar, zaman zaman sokak müzisyenleri çıkıyor. Yani yürüyüş bir aktiviteye dönüşüyor.
Pienza

Siena’dan yaklaşık bir saat uzaklıkta ama yol boyunca gördüğünüz manzaralar yüzünden o mesafe size göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor. Pienza, Toskana’nın küçük ama bir o kadar da etkileyici kasabalarından biri. Her köşesi estetik, her detayı incelikli.
Dar sokaklarında yürürken kendinizi bir film setindeymiş gibi hissediyorsunuz. Meşhur pecorino peynirini burada taze taze bulabilir, küçük peynir dükkanlarında tadım yapabilirsiniz. Manzarası zaten dillere destan. Bir de gün batımına denk geldiyseniz o anı unutamazsınız.
Orto Botanico di Siena
Burası bir botanik bahçesi ama öyle modern, şık düzenlenmiş değil. Tam tersine biraz eski usul, biraz da unutulmuş gibi bir havası var ama işte bu havası yüzünden çok çekici. 1500’lü yıllardan beri var olan bu bahçede yürürken doğayla baş başa kalıyorsunuz.
Farklı bitki türleri, seralar, yürüyüş yolları derken şehirden kısa süreliğine uzaklaşmak isteyenler için güzel bir gezi noktası. Özellikle bahar aylarında çiçekler açmışken bir uğrayın, biraz oksijen depolayın.
Val d’Orcia

Toskana’nın harikası! Sonsuz gibi uzanan tarlalar, aralarda sıralanmış selvi ağaçları, tepelerin kıvrımları. Her an bir fotoğraf çekmek isteyeceğiniz kadar güzel. UNESCO tarafından koruma altına alınmış olması da boşuna değil.
Burada arabayla gezmek ayrı keyif, bisikletle dolaşmak ayrı. Minicik köylerde durup bir kahve içebilir, ev yapımı makarnalardan tadabilir ya da sadece arabayı kenara çekip manzarayı izleyebilirsiniz. Val d’Orcia’da zaman yavaşlıyor. İnsan da onunla birlikte yavaşlıyor.
Siena’da Araç Kiralama Gerekli mi?

Açık konuşalım, Siena’nın şehir merkezine araçla girmek biraz dertli. Tarihi merkez, yayalara ayrılmış durumda ve arabayla ulaşım hem kısıtlı hem de pek pratik değil. Zaten şehrin o daracık Arnavut kaldırımlı sokaklarında yürümek, her köşede karşınıza çıkan sürprizlere açık olmak Siena’yı gerçek anlamda yaşamanın en güzel yolu. O yüzden eğer sadece Siena’yı gezmeyi planlıyorsanız, araç kiralamanıza hiç gerek yok.
Ama işler Siena’dan çıkıp çevre köylere, özellikle Val d’Orcia, Pienza, Montepulciano gibi kartpostal güzelliğindeki yerlere uzanıyorsa, işte o zaman araba kiralamanın faydası büyük. Çünkü toplu taşıma buralarda ya çok sınırlı ya da sizi esnek hareket ettirmez. Arabayla Toskana kırsalında dolaşmak ise başlı başına bir keyif: yol kenarındaki tarlalar, aralara serpiştirilmiş selvi ağaçları, tepelerin kıvrımları derken harika bir rota sizi bekliyor. Siena’da araç kiralama için de en doğru adres tabii ki Turna!
Siena’ya Ne Zaman Gidilir?

Siena’da her mevsim başka güzel ama bazı dönemlerde şehri daha keyifli yaşamak mümkün. İlkbahar ile sonbahar ayları, Siena’nın en güzel zamanları diyebiliriz. Hava ılık, kalabalıklar makul seviyede ve doğa da tam bir renk cümbüşü içinde. Bu dönemler yürüyüş yapmak, açık hava kafelerinde oturmak, sokak sokak dolanmak için biçilmiş kaftan.
Siena’da yaz ayları biraz karma karışık. Haziran henüz idare eder ama temmuz ve ağustos aylarında sıcaklık epey yükseliyor ve turist kalabalığı şehri biraz fazla hareketli hale getiriyor. Öte yandan, eğer Palio yarışını görmek gibi bir niyetiniz varsa, işte o zaman temmuzun başı ya da ağustos ortası tam zamanı. Kalabalığa ve sıcağa hazırlıklı olmanız lazım ama bu geleneksel at yarışının yarattığı atmosfer başka hiçbir yerde yok. Kış ayları ise daha sakin geçiyor; soğuk ve yağışlı olabiliyor ama şehrin o nostaljik havası sevenleri için oldukça çekici. Kısaca özetlemek gerekirse: rahat rahat gezmek isteyenler için ilkbahar-sonbahar, kültürel bir şölen yaşamak isteyenler için yaz ayları ideal. Siz de planlarınızı bu bilgiler doğrultusunda yapın ve İtalya uçak bileti seçeneklerini planınıza göre inceleyin.
Siena’da ve çevresinde, klasik bir turistik rotasından çok daha fazlası bulunuyor. Buraya gelirken yanınıza sadece kamera değil, biraz da merak ve zaman almanız lazım. Çünkü bu şehir keşfetmeyi sevenleri çok güzel ödüllendiriyor. Öyle hızlıca checklist yapıp geçilecek bir yer değil. Yavaş yavaş dolaşın, bol bol ara sokaklara dalın, kafelerde oturun, insanları izleyin. Göreceksiniz, Siena kalbinizde küçük bir yer açacak.