Avrupa’yı gezerken çoğu zaman şehirlerin cazibesine kapılıp gidiyoruz; taş sokaklar, tarihi yapılar, küçük meydanlar, müzeler derken zaman nasıl geçiyor anlamıyorsunuz. Ama bir gün kendinizi kalabalıktan biraz uzaklaştırıp sadece doğanın sesini duymak isterseniz, kıtanın dört bir yanında saklanmış büyüleyici parklar sizi bekliyor. Buralarda yürürken sanki başka bir zaman dilimine geçiyor, hatta bazen gördüğünüz manzaraların gerçekliğini sorguluyorsunuz.
Yıllar boyunca gezginlerin favorisi haline gelen bu parkların her biri kendi kültürünü, coğrafyasını ve hikayesini de taşıyor. Buzulların arasından geçin, turkuaz göllerin üzerinde yürüyün, okyanusa karşı bir uçurumda nefes alın… Avrupa’nın en güzel ulusal parklarını keşfetmek hayatta herkesin deneyimlemesi gereken bir macera.
Avrupa’nın En Güzel Ulusal Parkları
Vatnajökull Ulusal Parkı – İzlanda

Buzullarla volkanların birlikte dans ettiği bir yer… İzlanda’nın güneydoğusunda dev bir alanı kaplayan Vatnajökull Ulusal Parkı böyle bir dünya. Parkın en ünlü yüzü, adını taşıdığı dev buzul elbette ama burayı özel yapan yalnızca o değil; mavi tonların birbirine karıştığı buz mağaraları, Jökulsárlón’daki sessizce süzülen buz kütleleri ve bazen masum görünen ama hala aktif olan volkanların yarattığı yabanıl manzaralar da deneyimi bambaşka bir boyuta taşıyor. Bir gününü yürüyüşle, bir diğerini buz mağarası turuyla geçirenlerin burayı başka bir gezegen gibi görmeleri hiç de abartı değil.
Ecrins Ulusal Parkı – Fransa

Fransa’nın güneydoğu Alpleri’ne doğru yaklaştığınızda, Ecrins Ulusal Parkı’nın kendine özgü vahşi güzelliği sizi hemen yakalıyor. Dağların arasında saklanan bu park, bazı yerlerde yüzlerce metre boyunca uzanan buzulları, bazı yerlerde ise yaz boyunca çiçeklerle dolan yamaçlarıyla büyülüyor. Yürüyüş rotaları sizi bazen kayaların arasına, bazen de koyu yeşil vadilere götürürken yol boyunca kartalların süzülüşünü izlemek bile başlı başına bir deneyim.
Plitvice Gölleri Ulusal Parkı – Hırvatistan

Mavinin onlarca tonunu bir arada görüp de etkilenmemek mümkün mü? Hırvatistan’ın iç kesimlerinde, dağlarla çevrili bir bölgede yer alan Plitvice Gölleri Ulusal Parkı bir renk şöleni. Birbirine şelalelerle bağlanan göllerin turkuaz, mavi ve yeşil tonları arasında yürürken her adımda farklı bir tabloyla karşılaşıyorsunuz. Ahşap yürüyüş yolları göllerin hemen üzerinden geçtiği için kendinizi suyun içinde yürüyormuş gibi hissedebilirsiniz. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer almasının sebebi de bu zaten: Plitvice, hayal ile gerçeğin buluştuğu bir yer resmen.
Pembrokeshire Coast Ulusal Parkı – Galler

Galler’in batı kıyılarına doğru yol aldığınızda, rüzgarın yıllar boyunca şekillendirdiği kayalıklarla, altın rengi kumsallarla ve turkuaz koylarla karşılaşıyorsunuz. Pembrokeshire Coast Ulusal Parkı, Birleşik Krallık’ın tek kıyı odaklı ulusal parkı olmasıyla oldukça özel bir yere sahip. Ünlü sahil yürüyüş rotasında ilerledikçe bir yanda okyanusun güçlü dalgaları, diğer yanda mor çiçeklerle kaplı tepeler size eşlik ediyor. Üstelik şanslıysanız sahillere yakın bölgelerde fokları veya uzaktan oyun oynar gibi görünen yunusları bile görebilirsiniz.
Triglav Ulusal Parkı – Slovenya

Slovenya’nın simgesi haline gelmiş Triglav Dağı, ülkenin kuzeybatısındaki Triglav Ulusal Parkı’nda yer alıyor. Ama parkı keşfederken yalnızca zirveler değil, Bohinj Gölü’nün dinginliği, Soča Nehri’nin neredeyse büyülü sayılabilecek turkuaz rengi ve yemyeşil vadilerin huzuru da sizi etkisi altına alıyor. Bir gün rafting yapıp ertesi gün kuş sesleri eşliğinde göl kenarında dinlenmek isteyenler için burası doğru adres. Triglav hem maceraperestlere hem de sakinlik arayanlara hitap eden ender yerlerden biri.
Picos de Europa Ulusal Parkı – İspanya

İspanya’nın kuzeyine doğru çıktığınızda, Cantabria ve Asturias boyunca uzanan dev kireçtaşı dağlarının yarattığı o büyüleyici atmosferle Picos de Europa karşılıyor sizi. Burada manzaralar öyle dramatik ki sisler içinde kaybolan doruklara bakarken zamanın durduğunu hissedebilirsiniz. Covadonga Gölleri’ne çıktığınızda İspanya’nın neden bu parka böylesine değer verdiğini anlıyorsunuz. Rotalar bazen küçük taş köylerden geçiyor, bazen derin vadilere açılıyor. Üstelik ünlü yerel peynirleri tatmadan dönerseniz kesinlikle bir şeyleri kaçırmış olursunuz.
Kerry Seas Ulusal Parkı – İrlanda

İrlanda’nın County Kerry bölgesine doğru yol aldığınızda, yağmur sonrası mis gibi kokan ormanlar, derin göller ve sisle örtülü dağlar size masalsı bir atmosfer sunuyor. Kerry Seas Ulusal Parkı, Lakes of Killarney adıyla bilinen üç büyük gölün çevresine yayılıyor ve hem doğası hem de içindeki tarihi yapılarla oldukça zengin bir deneyim sunuyor. Muckross House ve Torc Şelalesi parkın vazgeçilmez duraklarından.
Durmitor Ulusal Parkı – Karadağ

Karadağ’ın kuzeyindeki dağlık bölgelerden birine yaklaştığınızda, yükselen zirveler ve buzullarla şekillenmiş buzul gölleri Durmitor Ulusal Parkı’nı oluşturuyor. Tara Nehri’nin açtığı dev kanyon ise nefes kesici güzelliğiyle tüm parkın en çarpıcı noktalarından biri. Rafting için Avrupa’nın en popüler rotalarından olan bu kanyon, doğa fotoğrafçılarını da kendine hayran bırakıyor. Yazın yemyeşil vadilerde yürüyebilir, kışın karla örtülü tepelerde bembeyaz bir sessizliğe karışabilirsiniz.
Oulanka Ulusal Parkı – Finlandiya

Finlandiya’nın doğusunda, Rusya sınırına doğru uzanan geniş çam ormanlarının içinde saklanan Oulanka Ulusal Parkı, özellikle meşhur Karhunkierros yürüyüş rotasıyla ünlü. Ahşap köprülerle birbirine bağlanan yollar, akarsuların üzerinde kıvrılarak ilerliyor ve sizi her adımda yeni bir manzarayla buluşturuyor. Kış aylarında bembeyaz bir sessizlik hakimken, yazın uzun gün ışığı saatleri parkı bambaşka bir havaya büründürüyor. Kutup tilkilerini uzaktan görmek ise parkın en özel anlarından biri olabilir. Her şeye hazırlıklı olun.
İlginizi çeken rota, bir uçak bileti kadar yakınınızda! Dilerseniz kiralık araç ile bu bölgeleri özgürce keşfedin, dilerseniz de seçtiğiniz destinasyondaki otelleri inceleyin. Tek ihtiyacınız olan Turna!

