Bazen bir şehri ziyaret etmeden önce bile, aklınızda o şehri temsil eden bir silüet olur. Bazı şehirlerde bu bir kule, bazısında bir köprü, bazen de bir bina. Opera binaları da şehirleri temsil eden en güzel yapılardan… Sahnede yükselen sesler, zamanın durduğu salonlar, göz kamaştıran detaylar…Hepsi bir arada, hem görsel hem işitsel bir şölen yaratıyor.
Biz de bugün valizlerimizi hayal gücümüzle dolduruyor, dünyanın dört bir yanına uzanıp 8 büyüleyici opera binasına uğruyoruz. Mimarların büyülü dünyalarına da gireceğiz, şehirlerin imzalarına da şahitlik edeceğiz. Ama ortak nokta şu: Hepsi hem ruhu hem gözleri doyuruyor. Bu ihtişamlı yapıları ziyaret etmek isterseniz de yapmanız gereken tek şey Turna’dan uçak bileti almak!
Dünyanın En İhtişamlı Opera Binaları
Sydney Opera House – Avustralya

Sidney Limanı’nın kıyısında yükselen beyaz kabuklarıyla dünya üzerinde başka hiçbir binaya benzemeyen bu yapı, yalnızca Avustralya’nın değil modern mimarinin de en kendine özgü eserlerinden biri. Tasarımı Danimarkalı mimar Jørn Utzon’a ait. Yapım süreci 1950’lerin sonunda başladı, 1973’te ise dünya sahnesine büyük bir giriş yaptı. Yelkeni andıran çatılarının altında konser salonları, tiyatrolar ve etkinlik alanları bulunuyor. Küçük bir not: Sydney Opera House 2007 yılında UNESCO Dünya Mirasları Listesi’ne eklenmiş.
Buranın en güzel yanı şu: Sadece bir gösteri izlemek için değil, binanın çevresinde dolaşmak için bile insan kendini özel hissediyor. Gün batımında altın rengine dönen kubbeler, limanı izleyen insanlar, hafif bir rüzgar. Sydney Opera House, bir kere ziyaret etmekle doyamayacağınız bir yapı.
Sydney Opera House’un orijinal web sitesi de burada; etkinliklere göz atabilir veya bu muhteşem yapı ile ilgili ayrıntılı bilgi edinebilirsiniz.
Opéra Garnier (Palais Garnier) – Fransa

Paris’te yer alan Garnier Operası, görkem kelimesinin vücut bulmuş hali desek abartmış olmayız. 1860’larda inşa edilen bu büyüleyici yapı, adını da aldığı Fransız mimar Charles Garnier’nin imzasını taşıyor. Dışarıdan baktığınızda bile heykeller, sütunlar ve oyma detaylarla dolu etkileyici bir cephe sizi karşılıyor.
İçeri girdiğinizde ise altın varaklı süslemeler, mermer merdivenler, görkemli avizeler ve masalsı bir atmosfer üzerinize yağıyor resmen. Kırmızı kadife koltuklara oturup tavan fresklerine baktığınızda binanın gerçek olup olmadığını düşünüyorsunuz. Paris’in romantik ruhunu en iyi hissedeceğiniz noktalardan biri kesinlikle burası.
Wiener Staatsoper (Viyana Devlet Operası) – Avusturya

Viyana’nın müzikle birleşmiş tarihi düşünüldüğünde, buranın dev bir opera salonuna sahip olması hiç de şaşırtıcı değil. 1869’da açılan Wiener Staatsoper, iki mimarın elinden çıktı: August Sicard von Sicardsburg ve Eduard van der Nüll. Neo-Rönesans tarzındaki dış cephesi ve ihtişamlı iç mekanıyla hem şehrin hem de Avrupa’nın en prestijli opera binalarından biri.
Binanın içindeki kusursuz akustik de izleyiciyi içine çekiyor. Viyana sokaklarında dolaşırken opera binasının merdivenlerinde fotoğraf çeken insanlara rastlarsınız; ama içeride bir performans izlemenin keyfi bambaşka. Viyana’ya giden herkesin en az bir gece ayırması gereken yerlerden biri.
Semperoper – Almanya

Dresden’in göz bebeği olan Semperoper, başından geçenlere rağmen güzelliğinden hiçbir şey kaybetmemiş bir yapı. İlk hali 1840’larda ünlü Alman mimar Gottfried Semper tarafından tasarlandı. Yangınlar ve savaş sebebiyle birkaç kez yeniden inşa edilmek zorunda kaldı fakat her seferinde Semper’in orijinal tasarımına sadık kalındı. Bugün gördüğümüz son hali 1980’lerde tamamlandı.
Hem dış cephesi hem de iç mekan süslemeleri, Alman mimarisinin zarafetini taşıyor. Elbe Nehri kıyısında gece ışıklandırmasıyla parlayan bu opera binasını görmek bile insanı duygulandırıyor. İçeride bir performans izlemek ise başka bir deneyim.
Bolşoy Tiyatrosu – Rusya

Rusya’nın sanat tarihinde ayrı bir yeri olan Bolşoy Tiyatrosu, 19. yüzyılın başlarında Joseph Bové tarafından tasarlandı. Geçirdiği yangın sonrası yeniden inşasında Alberto Cavos imzası var. O günden bu yana hem mimarinin hem de sahne sanatlarının en saygın sembollerinden biri olarak kabul ediliyor.
Bolşoy’un içindeki altın detaylar, kırmızı koltuklar ve devasa bir avize; en az dışı kadar etkileyici. Dünyanın dört bir yanından sanatseverleri kendine çeken bu binada Kuğu Gölü Balesi’ni izlemek pek çok kişi için gerçek bir hayal. Eğer Moskova’ya giderseniz, bu ihtişamı mutlaka deneyimleyin.
Oslo Opera House – Norveç

Modern kelimesinin hakkını sonuna kadar veren Oslo Opera House, mimarlık ofisi Snøhetta tarafından tasarlanmış modern bir başyapıt. 2008’de açılan bina denizden yükselen bir buz kütlesi gibi duruyor ve çatısına çıkıp Oslofjord’un manzarasına bakmak bile oldukça keyifli.
İç mekandaki ahşap detaylar ve sade ama etkileyici çizgiler, Kuzey ülkelerinin minimal estetiğini çok iyi yansıtıyor. Hem mimari hem de konsept olarak dünyanın en özgün opera binalarından biri.
Royal Opera House – Birleşik Krallık

Londra’da yer alan Royal Opera House’un bugünkü hali, 1850’lerin sonunda mimar Edward Middleton Barry tarafından tasarlanmış. Dışarıdan bakıldığında zarif sütunlarıyla klasik bir tiyatro binası gibi görünse de, içerideki salonun görkemi kelimenin tam anlamıyla nefes kesici.
Altın detaylarla süslü kırmızı koltuklar, güçlü akustik ve dev sahne düzeniyle hem klasik hem modern izleyiciye hitap ediyor. Covent Garden’ın canlı atmosferine karışıp burada bir performans izlemek, Londra deneyiminize ayrı bir büyü katıyor.
Süreyya Operası – Türkiye

Geldik bize en yakın olan, Kadıköy’de zarif Süreyya Operası’na. Listeye Türkiye’den de bir bina eklemesek olmazdı. 1920’lerde inşa edilen bina, dönemin önemli mimarlarından Keğam Kavafyan tarafından tasarlandı. İlk yıllarında tiyatro ve sinema salonu olarak kullanılsa da, asıl hayali olan opera binasına dönüşümü 2000’lerin ortalarında gerçekleşti.
Art Deco etkileri taşıyan dış cephesi, iç mekandaki zarif detaylar ve salonun sıcak atmosferi, Süreyya Operası’nı İstanbul’un en özel kültür merkezlerinden biri yapıyor. Burada bir eser izlediğinizde tarihle sanatın birbirine nasıl karıştığını hissediyorsunuz.
Süreyya Operası’ndaki etkinlikleri de buradan takip edebilirsiniz.
Sekiz farklı ülke, sekiz farklı mimari anlayış, tek bir ortak özellik: Sanatın insanı büyüleyen gücü. Bu opera binaları şehirlerin hafızaları, kültürün parlayan noktaları. Nereye giderseniz gidin, bu binaların her biri sizde bir etki bırakıyor.

